20 Ağustos 2014 Çarşamba

Lice de Türkler neredeydi? / Bir heykelin Gezi'ye yansımaları

İlk gençlik yıllarımda Kürt hareketinden tanıştığım arkadaşların söyledikleri bir şarkı çok dikkatimi çekmişti. Şarkının bir yerinde;
“Diyarbakır meydanına Mazlum Doğan anıtını / Yanına da Kemal Pir'i dikene kadar savaşırız” deniyordu. O zamanlar bu sözler üzerine çok tartışmıştık.
Heykeller iki türde dikilirler. Birisi iktidarın isteği doğrultusunda dikilen ve halkın değil iktidarın isteklerini dile getiren heykeller, diğeri ise halkın istekleri doğrultusunda dikilenlerdir. Heykelleri sadece baskıcı rejimlerin bir göstergesi, bir güç gösterisi olarak görmek, bu yüzden çok yanlış ve sakat bir tutumdur.
Sovyetler de, Küba da devrim kahramanlarının, önderlerinin heykellerinin olması onları putlaştıran bir anlayış değildir, olamaz da!
Heykeller, eğer halk tarafından dikildiyse bir anlamı vardır. Bir halkın isteği doğrultusunda yapılan bütün eserler anlamları, önemleri olan eserlerdir. Mahsum Korkmaz heykeli de bu anlamda doğru ve yerinde bir karar ile dikilmiştir. Kürt halkı üzerinde yaşanan faşizme karşı ilk kurşunu sıkan biri olarak, Kürt halkı şahsında büyük bir öneme sahip olan birinin heykelinin, özellikle 30 yılı aşkın süredir devam eden bu savaş sırasında yaşamını yitiren gerilla ve Kürt direnişçilerinin mezarlarının olduğu bir alana dikilmesi kadar normal bir durum yoktur. Bunu tartışmak bile çok gereksiz bir durumdur.
Tıpkı İstanbul da bir belediye tarafından açılan bir parka ismi verilen ve park alanına büyük bir heykeli dikilen Deniz Gezmiş gibi!
Ya da Küba da bulunan Che Guevera heykeli gibi!
Bunlar ne kadar normal ve doğru ise, Mahsum Korkmaz heykelinin de olması o kadar normal ve doğrudur.
Ama tam da sıkıntı burada çıkıyor. Deniz Gezmiş için normal görülen bir durum işin içine Kürtler karışınca anormal bir hal alıyor. Oysa ikisi de silahlı devrimciler olan bu iki insanın da heykelinin olmasında sıkıntı olmaması gerekli. Bir heykel yıkımının, ülke de kimin hangi yönde olduğunu bu kadar açık göstereceğini kime söylesen inanmazdı. Mahsum Korkmaz heykeli, özellikle Gezi direnişi sonrası ortaya çıkan bütün söylemlerin sahiciliğinin test edildiği, kimin dürüst, kimin yalancı olduğunun açığa çıktığı bir heykel oldu. Öyle sözler, yazılar okuduk ki bu dört gün içerisinde, ya biz solu yanlış anladık ya da yazanlar!
Heykel tapınmaktır diye yazıyor biri!
İşte bak militartistliğiniz ortaya çıktı diye devam ediyor başka biri!
Devrimcinin heykeli mi dikilir diye ekliyor başka biri!
Koruyamıyorsanız, dikmeyeceksiniz diyerek akıl vermeye başlıyor yakınlarda durduğunu söyleyen biri!
Kim dikti diye soruyor başka biri de, diken bilmiyor muydu böyle olacağını, bu tam bir provakasyon diye de ekliyor!
Kürt hareketini, Kürt halkının dinamiklerini az çok bilenler, bu halkın heykel meraklısı olmadığını, zırt pırt birilerini putlaştırmaya hiç meraklı olmadığını, herşeyi yoğun bir şekilde tartıştıklarını, yaptıkları bir eylemi ise bütün nedenleri ile savunabildiklerini bilirler.
Sağcıları, devlet yanlılarını bir kenara bırakmak gerek burada. Onların söylemleri zaten hiç değişmedi ancak kendilerine sol diyen, sosyalizmden dem vuran, kardeşlikten dem vuran onlarca insanın, partinin, örgütün tavırları gerçekten göz yaşartıcıydı.
Selahattin Demirtaş Gezi direnişi sırasında, darbe yanlısı insanlardan bahsettiğinde neredeyse Kürt hareketini eleştirmeyen, Kürt hareketine vurmayan kimse kalmamıştı. Ancak Mahsum Korkmaz heykelinin dikilişi ve yıkımı sırasında ki tepkilere bakıldığında Gezi direnişi sırasındaki o orduseverlerin hepsi çok net ortaya çıktı.
Karşı çıkanların en yoğun olduğu iki söylem vardı, birincisi; devrimcinin heykeli mi dikilir, ikincisi; Mahsum Korkmaz ilk silahlı eylemin komutanıydı bu Kürt hareketinin barış söylemiyle çelişiyor.
Devrimcinin heykeli mi dikilir gibi bir söylemle Kürt hareketine saldırmak kadar saçma bir durum olamaz. Arkadaş, bu ülkenin bile bir çok yerinde bir çok devrimcinin heykeli, büstü, posteri var. Onlar bir sorun teşkil etmiyorda Mahsum Korkmaz mı sorun oluyor. İstanbul da bir belediyenin açtığı parkta büyük bir Deniz Gezmiş heykeli sorun olmuyor, ya da yine İstanbul da, başka bir belediyenin Gezi direnişi sırasında yaşamını yitirenler adına açtığı parkta Gezi de yaşamını yitirenlerin silüetlerinin olduğu anıt dikmesi hiçbir sorun olmuyor mu?
Bir gerillanın heykeli neden dikiliyor, nerede anti-militarist söylemleriniz gibi bir eleştiri ile gelenlerinde Kürt halk dinamiklerinden bi-haber olduğu söylenebilir. Lice PKK'nin kurulduğu yer ve heykelin dikildiği alan 1984 yılından bugüne kadar sürdürülen savaşta Lice nazarında yaşamını yitiren gerilla ve Kürt direnişçilerin olduğu mezarlık. Buraya yapılan bir anıtta, Kürt halkı üzerinde katlanarak sürdürülen faşizme ilk kurşunu atan bir komutanın heykelinin dikilmesi kadar normal bir durum olamaz!
Aslında bunlardan da kötü olan, Lice de, Kürdistan'ın tarihi katliamlarla dolu bir kentinde yeni bir katliam girişimi yapılırken ısrarla akıl vericilik işine bulaşılmasıydı. Herkes bir yerden olayı çekiştiriyor, orada yaşanan katliama değil de, Kürtlere saldırıyor, onlara akıllar veriyor, siyasi analizler, çözümlemeler yapıyorlardı. Bunu öyle bir hırsla, iştahla yapıyorlardı ki, bir süre sonra farkettim ki kimse ölen gençten, onun cenazesinden, o cenazeye gelen insanların acılarından hiç bahsetmiyor. Ömründe Lice'yi görmeyen onlarca insan orada direnen Kürtlere akıllar veriyordu.
Mahsum Korkmaz heykeli, açılışından asker tarafından yıkıldığı döneme kadar olan kısa bir süre de kimin ne olduğunu, nerede durduğunu o kadar açık gösterdi ki, artık bundan sonra insanların mesela hiçbir şekilde 'Kürtler Gezi de darbeciler vardı' sözü üzerinden hiçbir propaganda yapamamaları lazım. 'Biz Kürtleri çok iyi anladık' gibi duygusal, içi boş bir söylem üzerinden konuşmamaları lazım. Bir heykel, bütün söylemlerin doğru olup olmadığını çok açık hepimize gösterdi.
Neyse son söz olarak, Gezi direnişi sırasında çokça sorulan bir soruyu biraz değiştirip soralım;

“Lice de katliam girişimi ve direniş vardı, Türkler neredeydi?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder