İlk gençlik yıllarımda Kürt
hareketinden tanıştığım arkadaşların söyledikleri bir şarkı
çok dikkatimi çekmişti. Şarkının bir yerinde;
“Diyarbakır meydanına Mazlum Doğan
anıtını / Yanına da Kemal Pir'i dikene kadar savaşırız”
deniyordu. O zamanlar bu sözler üzerine çok tartışmıştık.
Heykeller iki türde dikilirler. Birisi
iktidarın isteği doğrultusunda dikilen ve halkın değil iktidarın
isteklerini dile getiren heykeller, diğeri ise halkın istekleri
doğrultusunda dikilenlerdir. Heykelleri sadece baskıcı rejimlerin
bir göstergesi, bir güç gösterisi olarak görmek, bu yüzden çok
yanlış ve sakat bir tutumdur.
Sovyetler de, Küba da devrim
kahramanlarının, önderlerinin heykellerinin olması onları
putlaştıran bir anlayış değildir, olamaz da!
Heykeller, eğer halk tarafından
dikildiyse bir anlamı vardır. Bir halkın isteği doğrultusunda
yapılan bütün eserler anlamları, önemleri olan eserlerdir.
Mahsum Korkmaz heykeli de bu anlamda doğru ve yerinde bir karar ile
dikilmiştir. Kürt halkı üzerinde yaşanan faşizme karşı ilk
kurşunu sıkan biri olarak, Kürt halkı şahsında büyük bir
öneme sahip olan birinin heykelinin, özellikle 30 yılı aşkın
süredir devam eden bu savaş sırasında yaşamını yitiren gerilla
ve Kürt direnişçilerinin mezarlarının olduğu bir alana
dikilmesi kadar normal bir durum yoktur. Bunu tartışmak bile çok
gereksiz bir durumdur.
Tıpkı İstanbul da bir belediye
tarafından açılan bir parka ismi verilen ve park alanına büyük
bir heykeli dikilen Deniz Gezmiş gibi!
Ya da Küba da bulunan Che Guevera
heykeli gibi!
Bunlar ne kadar normal ve doğru ise,
Mahsum Korkmaz heykelinin de olması o kadar normal ve doğrudur.
Ama tam da sıkıntı burada çıkıyor.
Deniz Gezmiş için normal görülen bir durum işin içine Kürtler
karışınca anormal bir hal alıyor. Oysa ikisi de silahlı
devrimciler olan bu iki insanın da heykelinin olmasında sıkıntı
olmaması gerekli. Bir heykel yıkımının, ülke de kimin hangi
yönde olduğunu bu kadar açık göstereceğini kime söylesen
inanmazdı. Mahsum Korkmaz heykeli, özellikle Gezi direnişi sonrası
ortaya çıkan bütün söylemlerin sahiciliğinin test edildiği,
kimin dürüst, kimin yalancı olduğunun açığa çıktığı bir
heykel oldu. Öyle sözler, yazılar okuduk ki bu dört gün
içerisinde, ya biz solu yanlış anladık ya da yazanlar!
Heykel tapınmaktır diye yazıyor
biri!
İşte bak militartistliğiniz ortaya
çıktı diye devam ediyor başka biri!
Devrimcinin heykeli mi dikilir diye
ekliyor başka biri!
Koruyamıyorsanız, dikmeyeceksiniz
diyerek akıl vermeye başlıyor yakınlarda durduğunu söyleyen
biri!
Kim dikti diye soruyor başka biri de,
diken bilmiyor muydu böyle olacağını, bu tam bir provakasyon diye
de ekliyor!
Kürt hareketini, Kürt halkının
dinamiklerini az çok bilenler, bu halkın heykel meraklısı
olmadığını, zırt pırt birilerini putlaştırmaya hiç meraklı
olmadığını, herşeyi yoğun bir şekilde tartıştıklarını,
yaptıkları bir eylemi ise bütün nedenleri ile savunabildiklerini
bilirler.
Sağcıları, devlet yanlılarını bir
kenara bırakmak gerek burada. Onların söylemleri zaten hiç
değişmedi ancak kendilerine sol diyen, sosyalizmden dem vuran,
kardeşlikten dem vuran onlarca insanın, partinin, örgütün
tavırları gerçekten göz yaşartıcıydı.
Selahattin Demirtaş Gezi direnişi
sırasında, darbe yanlısı insanlardan bahsettiğinde neredeyse
Kürt hareketini eleştirmeyen, Kürt hareketine vurmayan kimse
kalmamıştı. Ancak Mahsum Korkmaz heykelinin dikilişi ve yıkımı
sırasında ki tepkilere bakıldığında Gezi direnişi sırasındaki
o orduseverlerin hepsi çok net ortaya çıktı.
Karşı çıkanların en yoğun olduğu
iki söylem vardı, birincisi; devrimcinin heykeli mi dikilir,
ikincisi; Mahsum Korkmaz ilk silahlı eylemin komutanıydı bu Kürt
hareketinin barış söylemiyle çelişiyor.
Devrimcinin heykeli mi dikilir gibi bir
söylemle Kürt hareketine saldırmak kadar saçma bir durum olamaz.
Arkadaş, bu ülkenin bile bir çok yerinde bir çok devrimcinin
heykeli, büstü, posteri var. Onlar bir sorun teşkil etmiyorda
Mahsum Korkmaz mı sorun oluyor. İstanbul da bir belediyenin açtığı
parkta büyük bir Deniz Gezmiş heykeli sorun olmuyor, ya da yine
İstanbul da, başka bir belediyenin Gezi direnişi sırasında
yaşamını yitirenler adına açtığı parkta Gezi de yaşamını
yitirenlerin silüetlerinin olduğu anıt dikmesi hiçbir sorun
olmuyor mu?
Bir gerillanın heykeli neden
dikiliyor, nerede anti-militarist söylemleriniz gibi bir eleştiri
ile gelenlerinde Kürt halk dinamiklerinden bi-haber olduğu
söylenebilir. Lice PKK'nin kurulduğu yer ve heykelin dikildiği
alan 1984 yılından bugüne kadar sürdürülen savaşta Lice
nazarında yaşamını yitiren gerilla ve Kürt direnişçilerin
olduğu mezarlık. Buraya yapılan bir anıtta, Kürt halkı üzerinde
katlanarak sürdürülen faşizme ilk kurşunu atan bir komutanın
heykelinin dikilmesi kadar normal bir durum olamaz!
Aslında bunlardan da kötü olan, Lice
de, Kürdistan'ın tarihi katliamlarla dolu bir kentinde yeni bir
katliam girişimi yapılırken ısrarla akıl vericilik işine
bulaşılmasıydı. Herkes bir yerden olayı çekiştiriyor, orada
yaşanan katliama değil de, Kürtlere saldırıyor, onlara akıllar
veriyor, siyasi analizler, çözümlemeler yapıyorlardı. Bunu öyle
bir hırsla, iştahla yapıyorlardı ki, bir süre sonra farkettim ki
kimse ölen gençten, onun cenazesinden, o cenazeye gelen insanların
acılarından hiç bahsetmiyor. Ömründe Lice'yi görmeyen onlarca
insan orada direnen Kürtlere akıllar veriyordu.
Mahsum Korkmaz heykeli, açılışından
asker tarafından yıkıldığı döneme kadar olan kısa bir süre
de kimin ne olduğunu, nerede durduğunu o kadar açık gösterdi ki,
artık bundan sonra insanların mesela hiçbir şekilde 'Kürtler
Gezi de darbeciler vardı' sözü üzerinden hiçbir propaganda
yapamamaları lazım. 'Biz Kürtleri çok iyi anladık' gibi
duygusal, içi boş bir söylem üzerinden konuşmamaları lazım.
Bir heykel, bütün söylemlerin doğru olup olmadığını çok açık
hepimize gösterdi.
Neyse son söz olarak, Gezi direnişi
sırasında çokça sorulan bir soruyu biraz değiştirip soralım;
“Lice de katliam girişimi ve direniş
vardı, Türkler neredeydi?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder